29 Aralık 2010 Çarşamba

Vücut Emaneti

Sual: Yerli bir vehhabi, yani selefiyim diyen biri, (Vücudumuz ve organlarımız bize Allah’ın emaneti değildir. Cahil halk emanet sanıyor. Emanet, bütün ibadetlerdir) diyor. Bu sözü yanlış değil mi?
CEVAP
Onların yerlisinin de, yabancısının da, Ehl-i sünnete aykırı bütün sözleri yanlıştır, çünkü nakle itibar etmiyorlar, dini akılla ölçüyorlar. Hâlbuki bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dini akılla ölçmek kadar zararlı bir şey yoktur.) [Taberani]
Âyet ve hadisleri de yersiz tevil ediyorlar. Bir hadis-i şerif meali:
(Ümmetime en çok tehlikeli olanı, Kur’anı yersiz tevil edendir.)[Taberani]
Ehl-i sünnete aykırı, bir din meydana getirmeye çalışıyorlar. (Vücudumuz ve organlarımız bize Allah’ın emaneti değil) demeleri yanlıştır.
Peygamber efendimiz, (Elin, sana bir emanettir, onunla haram olan şeyi tutma! Ayağın sana bir emanettir. Onunla haram yere gitme! Tenasül aleti sana bir emanettir, onunla zina etme!) buyuruyor. Bunun gibi bedendeki bütün organlar birer emanettir. Bu nimetleri meşru şekilde ve meşru yerlerde kullanan, emin kimselerden olur, Cenab-ı Hakka karşı tam şükür yapmış olur. Bu emanetleri gayri meşru yerlerde kullanan insan, Allahü teâlâya isyan etmiş ve hıyanet etmiş olur. (Ey Oğul İlmihali)
Bize emanet olarak verilen organlarımız:
1- El: Haram olan şeyleri tutmamalı.
2- Dil: Yalan söylememeli ve kötü şeyler konuşmamalı.
3- Göz: Haram olan şeylere bakmamalı.
4- Mide: Haram olan şeyleri mideye sokmamalı.
5- Kalb: Kibir, ucup, suizan gibi şeylerden kaçmalı.
6- Kulak: Haram olan şeyleri dinlememeli.
7- Ayak: Kötü yerlere gitmemeli.
8- Ferc: Zina ve livatadan uzak durmalı.
9- Burun: Haram şeyler koklamamalı.
10- Setr-i avret: Erkekler ve kadınlar dinimizin emrine uygun kapanmalıdır.
Emanet, sadece bize verilen organlarımız değildir. Çoluk çocuk, mallar ve sahip olduğumuz her şey bize emanettir. Aile efradımız da bize emanettir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kadınlarınıza eziyet etmeyiniz! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olunuz, iyilik ediniz!) [Müslim]
(Ey insanlar! Kadınlar size Allah’ın emaneti olarak verildi. Sizin onlar üzerinde haklarınız olduğu gibi, sizin üzerinizde onların da hakları vardır.) [İ. Cerir]
(Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz, mesul olursunuz.) [Müslim]
(Bir kimse, kızını fâsıka [kötü kimseye] verirse, Allahü teâlânın emanetine hıyanet etmiş olur. Emanete hıyanet edenlerin gideceği yer, Cehennemdir.) [S. Ebediyye]
Ahzab suresinin, (Emaneti göklere ve yere ve dağlara bildirdik, yüklenmek istemediler. Ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. İnsan zalim oldu. Cahil oldu) mealindeki 72. âyet-i kerimesinde bildirilen emanet, akıl ve İslamiyet’tir. Yani beş vakit namaz başta olmak üzere bütün ibadetlerdir. (Beydavi)

İzzet ve Şeref İmandadır

Dinimiz diyor ki, genç ihtiyar, zengin fakir, köylü şehirli, hangi ırktan, hangi milletten olursa olsun, günahkâr da olsa, herkesin duasını alın! Hiç kimsenin bedduasını almayın! Birinin duasıyla Allah imanı nasip eder. İman, dünyada erişilebilecek en yüce mertebedir. Ondan daha yüksek bir mertebe yoktur. İman etmek kolay iş değil. Hatta Peygamber efendimiz, (Neden inanmıyorlar, bunlar ebedi yanacaklar) diye göğsünü paralarcasına ibadet ederdi, mübarek ayakları şişene kadar namaz kılardı, Ya Rabbi hidayet ver diye yalvarırdı. Sonra şu mealde bir âyet-i kerime geldi:
(Ey habibim, Sen göğsünü paralayacak gibi böyle kendini harap etme, çünkü hidayet benim elimde. Kimin mümin olacağını, kimin olmayacağını ben bilirim, bunun bir hikmeti vardır. Sen anlat, geç. Çünkü hidayete getirmek senin elinde değil, o benim elimdedir. Her şeyi sana verdim, ama onu vermedim. O benim bileceğim bir iştir.)
Dolayısıyla Müslüman olarak, biz öyle bir şerefe kavuştuk ki anlatılamaz. Hazret-i Ömer hilafeti zamanında Şam’a gidiyor, fakat onun adaletine akıl ermiyor. Bir devesi var, bir saat kölesi biniyor, bir saat kendisi biniyor. Tam Şam’a girecek, bütün halk sokaklara dökülmüş, halifeyi karşılayacaklar. Deveye binme sırası da kölede. Yanındakilerin hepsi diyorlar ki, (Efendim olmaz, bu millet alışmıştır, devenin üzerindekine itibar ederler ve halife diye ona hürmet ederler, ona saygı gösterirler. Lütfen deveye siz binin!) O zaman hazret-i Ömer şunu söylüyor:
(Biz âciz, çok zelil bir kavimdik. Çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik. Yani dünyanın en vahşi, en zelil kavmiydik. Allah bizi Müslüman yaparak en büyük şerefe kavuşturdu. Siz, hâlâ izzet ve şerefi deve üzerinde mi arıyorsunuz? Eğer hâlâ izzet ve şerefi deve üzerinde arayanlar varsa, işte deve orada. Ben Muhammed aleyhisselamın ümmetiyim. Allah’a iman ettim. Bu şeref bana yeter. Sıram gelmeden deveye binmem.)
Men lem yezuk lem yedrî. Tatmayan anlamaz demektir. İslamiyet’i bir beyne doldurmak vardır, bir kalbe indirmek vardır, bir de tatmak vardır. Yani yediğimiz yemek gibi lezzetini almak vardır. Bunun tadını almış olan için, yaşamak ve anlatmak ters gelmez. Çünkü insan tadını aldığını unutmaz, güzel ve tam söyler. İşittiğini ise bazen unutur hattâ bazen ilave edebilir, noksan da yapabilir. İşte İslamiyet’i doğru öğrenip doğru yaşayan bir kimse, etrafındakilere faydalı olup dini doğru olarak nakledebilir.

Hürmetine Diye Dua Etmek

Sual: Enbiya, evliya hürmetine veya yağan yağmur hürmetine, günahsız bebekler hürmetine, şu eşyanın hürmetine diye dua etmek caiz midir?
CEVAP
Hepsi de caizdir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sözlerine kulak asılmayan nice kimseler görürsünüz ki, bunlar, bir şey için yemin etseler, Allahü teâlâ bu sevgili kullarının hatırı için, o şeyi hemen yaratır.) [Müslim]
Bu hadis-i şerif, tasavvuf ilminin ve rehberin gönlünü kazanmaya çalışmanın doğruluğunu göstermektedir. Bu hadis-i şerifin açıklamasında buyuruluyor ki:
(Ya Rabbi! Şu Peygamberin, ölü veya diri, salih, veli, âlim kulunun hürmeti, senin ona ihsan ettiğin kıymeti hürmetine senden istiyorum) demenin caiz olduğu, Bezzaziyye fetvasında yazılıdır. Birçok ârifler, talebesine, (Allahü teâlâdan bir şey isteyeceğiniz zaman, benden isteyin! Allahü teâlâ ile aranızda, şimdi ben vasıtayım) demişlerdir. Ebül-Abbas-ı Mürsi hazretleri de, (Allahü teâlâdan bir şey isteyeceğiniz zaman, İmam-ı Gazali’nin hürmeti için isteyin!) buyururdu. (Hadika, Berika, Hısn-ül-hasin)
Resulullah efendimiz, satın aldığı gömleği, dilenen bir köre verdi. Gömlekten misk gibi güzel koku geliyordu. Bunu Resulullahın verdiğini anlayıp, (Ya Rabbi! Bu gömlek hürmetine, gözlerimi aç!) diye dua edince, iki gözü hemen açıldı. (Zad-ül Mukvin)
Resulullah efendimiz, gazalarda ve sıkıntılı zamanlarda, muhacirlerin fakirleri hürmetine dua ederdi. (Tergib, Taberani, Ebu Nuaym)
Resulullah efendimizi vesile ederek Allahü teâlâya yapılan dualar kabul olduğu için Müslümanların halifesi hazret-i Ömer, Medine’de kıtlık olunca, Abbas bin Abdülmuttalib’i vesile ederek yağmur duasına çıkıp, (Ya Rabbi! Sevgili Peygamberini vesile yaparak dua ederiz! Resulünün muhterem amcası hürmetine, senden yağmur isteriz! Duamızı kabul buyur!) demiştir. (Kıyamet ve Ahiret)
Enes bin Malik ve Ali bin Ebi Talib’in, rivayetine göre, Resulullah efendimiz buyurdu ki:
Allahü teâlâdan dünyaya veya âhirete ait bir isteği olan, gece gusledip veya abdest alıp, iki rekât namaz kılsa, her rekâtında bir Fatiha ve üç kere İhlâs okusa, selamdan sonra başını secdeye koyup, (Yâ Rabbi, benim isteğimi Ebu Bekr-i Sıddık hürmetine yerine getir) diye dua etse, Allahü teâlâ, Ebu Bekr-i Sıddık hürmetine isteğini verir. (Menakıb-i çihar yar-i güzin)

Çalışmak ibadet mi?

Sual: Çalışan personele namaz kıldırmamak için, (Çalışmak daha büyük ibadet) demek dine aykırı değil mi?
CEVAP
Elbette dine aykırıdır. Namazı hafife almak küfür olur. Namaz kılmadan çok çalışılsa da, ibadet edilmiş olmaz. Ancak namaz kılanın ibadeti makbuldür. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Namaz kılmayanın ibadetleri kabul olmaz.) [Ebu Nuaym]
(Kasten [mazeretsiz] namaz kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez. Tevbe edinceye kadar da Allah’ın himayesinden uzak olur.) [İsfehani]
Görüldüğü gibi, namaz kılmayanın hiçbir iyiliği, çalışması, hattâ ibadetleri bile kabul olmaz. Kabul olmaz demek boşa gider demek değildir, namaz kılmamakla büyük günaha girdiği için bu işlerden kazandığı sevab, o büyük açığı kapatamaz demektir.
Bir kimse, beş vakit namazını kılar ve doğru niyet ederek çalışırsa, elbette onun her yaptığı iş ibadet olur. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Her sabah, (Kendimin ve ailemin rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak, Allahü teâlâya rahat ve temiz ibadet edebilmek, namazımı aksatmadan kılmak, ahiret yolunda yürüyebilmek için işime gidiyorum) diye niyet eden ve Müslümanlara iyilik, yardım ve nasihat etmeyi, emr-i maruf, nehy-i münker yapmayı kalbinden geçiren kimse, işini yaptığı müddetçe, hep sevab kazanır. Böyle niyet edince, onun her işi, her çalışması ibadet olur. (K.Saadet)

Allah Olmayanlara da Versin

Sual: (“Allah olmayanlara da versin” diye dua etmek caiz olmaz, çünkü bu Allah’ın işine karışmak olur) diyorlar. Böyle dua etmek caiz değil mi?
CEVAP
Gayet güzel bir duadır. Bu duaya Allah’ın işine karışmak denirse, o zaman her dua Allah’ın işine karışmak olur. Birkaç örnek verelim:
Ya Rabbi, beni zengin eyle veya komşuma bir ev nasip et demek.
Ya Rabbi, bana hayırlı uzun ömür ver veya falanca zalimi kahreyle demek.
Ya Rabbi, bana dünya ve ahiret saadeti nasip eyle demek.
Peygamber efendimiz de böyle dualar etmiştir. Dua etmek ibadettir, Allah'ın işine karışmak olmaz.

Gayrimüslimlerle Dostluk

Sual: Hristiyanlar düşman bilinip, onlara kâfirsiniz denirse, onlarla savaşılırsa, onlara dinimizi nasıl anlatabiliriz? Müslüman olmaları için, onlara hoş davranıp, dinlerine saygı göstermek gerekmez mi?
CEVAP
Dinimizi anlatmak için, diğer kâfirler değil de, niye özellikle Hristiyanlar tercih ediliyor? Sanki aralarında iş bölümü yapılmış gibi, başkaları da Yahudileri şirin göstermeye çalışıyor.
Gayrimüslimlerin Müslümanların dostu olamayacağını Allahü teâlâ bildiriyor. Onları dost bilmeden, uygun şekilde emr-i maruf yapılır.
İslam dini yeni gelmedi. 1400 yıldır dünyada Müslümanlarla gayrimüslimlerin aynı ülkelerde beraber yaşadıkları da olmuştur. Osmanlılar ve onlardan önceki Müslümanlar, gayrimüslimleri dost bilmediler, fakat hepsiyle iyi geçinerek, onlara güler yüz göstererek, aynı yerde yaşadıkları gayrimüslimlere yaşayışlarıyla örnek oldular. Onlara kötü davranmadılar. Merhametli davranarak çoğunun Müslüman olmasına sebep oldular. Zaten yüzlerine karşı siz kâfirsiniz diye hakaret etmek, günah olur.
Cihad da, kâfirlerin şahsına karşı yapılmadı. Cihad, İslam devletinin, insanların İslam dinini işitmelerine, Müslüman olmalarına mani olan, zalim diktatörlerin ordularıyla savaşması demektir. Böylelikle fethedilen yerlerdeki gayrimüslimlerden bir kısmı, İslamiyet’in adaletini, güzelliğini, Müslümanların örnek hayatını görerek Müslüman oldular. Müslüman olmayanlar bile, bu adalet sayesinde dünyada rahat ve huzur içinde yaşadılar.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Müslüman Kadının Ölümü


Sual: Müslüman kadının ölümü nasıl olur?

CEVAP
Bir Müslüman kadın, lohusa veya hâmileyken veya bulaşıcı bir hastalıktan yahut iç hastalıklardan ölmüşse veyahut yabancı erkeklere açık saçık görünmemişse ve kendisinden kocası razı olmuşsa, o kadına, ölürken Cennet melekleri gelip karşısında, saf saf durarak ona izzet ve ikramla selam verip şöyle derler: (Allahü teâlânın sevgili, şehid kulu, gel çık, ne durursun bu viranede? Senden Allahü teâlâ razı oldu ve senin bu hastalığını bahane edip, günahını bağışladı, sana Cennet ihsan etti, gel emanetini teslim et!)
O kadın, bu ihsanı görüp, ruhunu vermek istediğinde, etrafına bakıp, (Arkadaşlarımı da rahmetle yargılasın, sonra ruhumu teslim edeyim) der. Melekler onun bu ricasını arz edince, Cenab-ı Hak, (İzzetim hakkı için, kulumun ricasını kabul ettim) buyurur. Melekler bu müjdeyi ona söylerler. Sonra, ölüm meleği, 120 rahmet meleğiyle gelir. Yüzlerinin nuru Arşa çıkmıştır. Ellerinde, Cennet yemişleri, kokuları misk gibi gelerek, izzet ve ikramla selam verip, (Allahü teâlâ, sana selam söyler ve Cennet verip, habibi Muhammed aleyhisselama komşu ve hazret-i Âişe’ye arkadaş eyler) derler. Bu imanlı kadın, bu sözleri işitince, gözlerinin perdesi açılır, ehl-i iman kadınları görür. Bunlardan, günahkâr olup, azap olunanları görünce, (Onların günahlarını da bağışla Rabbim!) diye dua eder. Cenab-ı izzetten,(Ey kulum! Arzularını yerine getirdim, ver emanetini, Habibimin hanımı ve kızı seni bekliyorlar) diye bir ses gelir.
Hemen bu hitabı işitince, canı titrer, ayakları atılır, terler döker ve can vermek üzereyken, iki melek gelir. Ellerinde ateşten bir çomak vardır, sağ yanında biri, sol yanında biri durur.
Şeytan da koşup gelir ve (Gerçi bundan bize fayda yok, ama ben yine görevimi yerine getireyim) diyerek, elinde bir cevherli çanak içinde buzlu su vardır, bu sûretle gelip, suyu gösterir. O melekler, o habisi görünce, ellerindeki çomaklarla vurarak, elindeki çanağı kırıp, kendisini kovarlar. O Müslüman kadın bunu görünce güler. Sonra, o huriler, ona cevherli kâseyle Kevser şarabı verirler, içer. Cennet şarabının lezzetinden canı sıçrayıp kadehe yapışır ve ölüm meleği canını o kadehten alır. Melekler, (İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci’ûn) derler. Canı alıp, gökleri seyrettirip, Cennete götürürler ve oradaki makamını gösterip, derhal yine, ölünün başucuna getirirler.
Ne zaman ki, elbiselerini çıkarıp, saçını çözdüklerinde, ruhu hemen cesedinin başucuna gelip, (Ey yıkayıcı! Yavaş ol! Çünkü Azrail pençesinden can yarası yemiştir. Tenim de gayet zahmet çekmiştir ve sarsılmıştır) der. Teneşire geldiğinde, (Suyu çok sıcak etme! Tenim pek zayıftır. Tez beni elinizden kurtarın ki, rahat olayım) der. Yıkayıp kefene sarılınca bir miktar durur, yine der ki:
(Bu dünyayı son görüşümdür. Hısım ve akrabalarımı göreyim, onlar da beni görsünler ve ibret alsınlar. Onlar da bir gün benim gibi öleceklerinden, ardımdan feryat etmesinler. Beni unutmayıp, Kur’an-ı kerim okuyarak sevabını göndersinler. Her gün yapamasalar da, cuma ve bayramlarda beni hatırlayıp hayır hasenat yapsınlar. Benim mirasım için, aralarında çekişmesinler ki, kabirde azap görmeyeyim.)
Sonra, musalla üzerine konulduğunda ise, (Rahat kalın, ey oğlum ve kızım, anam ve babam! Bunun gibi ayrılık günü yoktur. Görüşmemiz kıyamete kaldı. Elveda olsun sizlere, ey ardımdan gözyaşı dökenler!) der. Namazı kılınıp, omuza alındığında da (Beni yavaş yavaş götürün! Eğer kastınız sevab kazanmaksa, bana zahmet vermeyin! Sizden Allahü teâlâya hoşnutluk götüreyim!) der. Kabir kenarına konulduğunda ise şu nasihati yapar:
(Görün benim hâlimi de, ibret alın! Şimdi beni, karanlık yere koyup gidersiniz. Ben amelimle kalırım. Bu anları görüp vefasız, yalancı dünyanın hilesine aldanmayınız!)
Definden sonra salih bir kimse, sünnet olan telkini yapmasını bekler. Kabrine konunca can, ölünün başucuna gelir. Allahü teâlânın emriyle, ölü, kabirde uykudan uyanır gibi uyanır ve görür ki, bir karanlık yerdedir. Yakınlarına seslenip, ışık yakmalarını söyler, ama ses gelmez.
Kabir yarılıp, iki sual meleği [Münker ve Nekir] görünür. Bunların ağızlarından yalın ateşler ve burunlarından, siyah dumanlar çıkmaktadır. Bu hâlde, ona (Rabbin kim, dinin ne ve Peygamberin kim?) derler. Bunlara doğru cevap verirse, o melekler, onu Hak teâlânın rahmetiyle müjdeleyip giderler. Hemen o anda kabrin sağ tarafından bir pencere açılır ve bir ay yüzlü kişi çıkıp yanına gelir. Bu imanlı kadın ona bakıp sevinir. (Sen kimsin?) diye sorar. (Ben senin, dünyada, sabrından ve şükründen yaratıldım. Kıyamete kadar, sana yoldaş olurum) diye cevap verir. (Cennet Yolu İlmihali)
Müslüman olarak yaşayıp, Müslüman olarak ölmeye çalışmalıdır.

Kâfirlerin Ölümü


Sual: Kâfirlerin ölümü nasıl olur?

CEVAP
Bir kâfir öleceği zaman, gözünden perde kaldırılır. Cennet gösterilir. Melek ona, (Ey kâfir! Yanlış yoldaydın. Hak olan İslam dinini beğenmezdin. İmansız olduğun için Cennete giremezsin. Cennete ancak Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâdan getirdiği bilgilere inanan gidecektir) der. Cennetteki nimetleri görür. Cennet hurileri de, (İman eden, Allahü teâlânın azabından kurtulur) derler. Biraz sonra şeytan, bir papaz şeklinde görünür. (Ey filân oğlu filân! O gelenler yalan söyledi. O gördüğün nimetler, hep senin olacaktır) der. Sonra Cehennem gösterilir. Ateşten dağları, katırlar gibi akrepleri, çıyanları vardır. Hadis-i şeriflerde bildirilen azapları görür. Cehennemdeki Zebani denilen azap melekleri, ateşten çomakla vururlar. Ağızlarından alevler çıkar. Boyları minare gibi, dişleri öküz boynuzu gibidir. Gök gürültüsü gibi seslenirler. Kâfir bunların sesinden titreyip yüzünü şeytana çevirir. Şeytan, korkusundan dayanamayıp kaçar. Melekler yakalayıp şeytanı yere vururlar. Bu kâfire gelip (Ey kâfir, dünyada Resulullah’a inanmadın. Şimdi de meleklere inanmadın, melun şeytana yine aldandın) derler.
Boynuna ateşten zincirler takıp, ayaklarını başından aşırıp, sağ elini sol böğrüne, sol elini sağına sokup, arkadan çıkarırlar. Bağırır, dünyadaki yaltakçılarını çağırır. Zebaniler, (Ey kâfir, ey Müslümanlarla alay eden ahmak! İmdat isteme zamanı geçti. Artık iman ve dua kabul olmaz. Küfrünün cezasını çekme zamanı geldi) derler. Dilini ensesinden çekerler. Gözlerini çıkarırlar. Türlü türlü çok acı azaplar yaparak, habis ruhunu alır, Cehenneme atarlar. Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselamın dininde ve yüce Peygamberin dinini doğru bir şekilde bizlere ulaştıran Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı itikada uygun can vermemizi nasip eylesin! Âmin. (Cennet Yolu İlmihali)

Ganî kelimesini kullanmak


Sual: Hak Sözün Vesikaları kitabında, (Allahü teâlânın, yalnız kendine mahsus olan üç sıfatı, kibriya, ganî olmak ve yaratmaktır) deniyor. Bu duruma göre, (Allah ganî ganî rahmet etsin) veya (ganî gönüllü) demek yahut çocuklara Ganî ismini koymak caiz midir?

CEVAP
Ganî [el-Ganiyy] Allahü teâlânın 99 isminden biridir. Hiç kimseye muhtaç olmayan, herkesin ona muhtaç olduğu zat demektir. Bu manada elbette isim olarak kullanılmaz.
Hadis-i şerifte, Eyyüb aleyhisselam, üstüne yağan altın çekirgeleri toplamaya başlayınca, Allahü teâlânın (Seni, ganî kılmamış mıydım?) buyurduğu bildiriliyor. Yani (Seni zengin etmiştim) deniyor. Bir hadis-i kudside ise, (Allahü teâlâ, sizden ganîdir) buyuruluyor. Yani (Allahü teâlâ çok zengindir ve size muhtaç değildir) deniyor. Burada insanlara da, ganî denebileceği anlaşılıyor.
İslam Ahlakı kitabında, (Vacib olarak kurban kesebilmek için şu üç şart lazımdır: Müslüman ve akıl baliğ olmak, mukim olmak, kurban nisabı miktarı ganî olmak) deniyor. Burada da ganî olmak, zengin olmak manasında kullanılmıştır.
Ganî, zengin, gönüllü ve cömert gibi manalara gelir. (Ganî ganî rahmet etsin!) demek, (Çok rahmet etsin!) demektir. Zengin manasında, çocuklara Ganî ismi koymak caizdir, ama Ganî olan Allah’ın kulu mânâsında,Abdülganî koymak daha güzel olur.

Emanetin Önemi ve Çeşitleri


Sual: Dinimizde emanetin önemi nedir? Kur’anda insanın, yüklenmekten çekinmediği bildirilen emanet nedir?

CEVAP
Emanet, emin, güvenilir olmak demektir. Peygamberlerde bulunması lâzım olan yedi sıfattan biri emanettir.
Fıkıh ilminde, güvenilen kimseye bırakılan mala emanet denir. Emanete bir zarar vermeden aynen sahibine iade etmek gerekir. Emanete riayet etmemek, münafıklık alametidir. Bir hadis-i şerif meali:
(Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder.) [Buhari]
Bu çeşit emanetle ilgili bazı hadis-i şerif mealleri şöyledir:
(Emanet kaybedilince kıyamet yaklaşır. İşleri, ehli olmayana vermek, emaneti kaybetmektir.) [Buhari]
(Dinde ilk kaybedilecek şey emanet, sonra namazdır.) [Taberani]
(Emanete riayet rızkı artırır, hıyanet ise fakirliğe yol açar.) [Kudai]
(Namazı, zekâtı, emaneti, namusu, mide ve dilini koruyan Cennete girer.) [Taberani]
(Allah ve Resulü, emanete riayet edeni sever.) [Taberani]
Allahü teâlâ, canımızı ve vücudumuzun her organını bize emanet etmiştir. Bize verdiği nimetlerin hepsi birer emanettir. Onları Rabbimizin rızası dışında kullanmak, o emanete hıyanet olur. Mesela çocuklarımız, hanımımız bize bir emanettir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kadınlar size Allahü teâlânın emanetidir.) [İbni Cerir]
(Eşinizi üzmeyin! O, Allahü teâlânın size emanetidir.) [Müslim]
(Hanımının cinsellikle ilgili sırlarını başkalarına söylemek, emanete büyük hıyanettir.) [Müslim]
(Bir kimse, kızını fâsık kimseye verirse, Allahü teâlânın emanetine hıyanet etmiş olur. Emanete hıyanet edenlerin gideceği yer, Cehennemdir.) [S. Ebediyye]
Fakirlik de bize bir emanettir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fakirlik emanettir. Onu gizleyen ibadet etmiş olur. Fakirliğini açığa vuran da, din kardeşlerini borçlu çıkarmış olur.) [İbni Asakir]
Birinin bize söyleyip başkalarının duymasını istemediği söz de, emanettir. Bir hadis-i şerif meali:
(Sözleriniz emanettir. Çirkin bir sözü götürmek [laf taşımak] helal olmaz.) [Ebu Nuaym]
Kur'an-ı kerim ve Ehl-i beyt de bize emanettir. Bir hadis-i şerif meali:
(Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve Ehl-i beytim.) [İ. Ahmed]
Başka bir hadis-i şerifte de, (Kur’anla Ehl-i beyt birbirinden ayrılmaz) buyuruluyor. Bunun mânâsı şudur: Kur’an-ı kerime sarılanın, Ehl-i beyti sevmesi ve Ehl-i beyti sevenin de Kur'ana sarılması gerekir. Bu ikisi birbirinden ayrılmaz. Kur'an-ı kerimin bazı âyetlerini, mesela (Eshabın tamamı cennetliktir) âyetini inkâr eden Ehl-i beyti sevmiş olmaz. (Kurret-ül ayneyn)
Emanete riayet etmemek, bir mümin için düşünülecek bir şey değildir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Emanete riayet etmeyenin imanı kâmil değildir.) [Taberani]
(Emanete riayet etmeyenin namazı da, zekâtı da kabul olmaz.) [Bezzar]
(Mümin her suçu işleyebilir, ama hıyanet etmez ve yalan söylemez.) [İbni Ebi Şeybe]
(Hile ve hıyanet sahibi ateştedir.) [Ebu Davud]
(Bir kimse, Allah ve Resulünün, kendisini sevmesini isterse, emanete riayet etsin!) [Taberani]
Hazret-i Lokman’a (Bu makama nasıl yükseldin?) derler. O da (Doğru konuşmak, emanete riayet etmek ve faydasız sözleri terk etmekle) diye cevap verir.
Kur'an-ı kerimde, müminler övülürken, (Emanetlerine [dinin emir ve yasaklarına] riayet ederler ve verdikleri sözleri yerine getirirler) buyuruluyor. (Müminun 8)
Başka bir âyet-i kerimede de, (Allah size, mutlaka emanetleri [işleri] ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder) buyuruluyor.(Nisa 58)
İnsanın, yüklenmekten çekinmediği emanet hakkındaki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de, onlar, [emanetin hakkını gözetemeyiz diye] sorumluluktan çekindiler, korktular. İnsan ise, cahilliğinden yani sonunu bilemediğinden nefsine zulmetti ve bu sorumluluğu yüklendi.) [Ahzab 72]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ Âdem aleyhisselama, “Emaneti kabul eden olmadı, sen yüklenir misin?” buyurdu. O da, “Yüklenmenin mesuliyeti nedir” dedi. Allahü teâlâ da, “Emanete riayet edene sevab, etmeyene azap vardır” buyurdu. Âdem aleyhisselam, emaneti kabul edince Cennette öğleden ikindiye kadar kalabildi. Sonra İblisin hilesi ile oradan çıkarıldı.) [Ebu-ş-şeyh]
Ahzab sûresindeki emanet, işlenmesinde sevab ve terkinde ceza olan Allahü teâlânın bütün emir ve yasaklarıdır. (Celaleyn)
Bu âyet-i kerimede, beş vakit namazın önemi bildirilmektedir. Nisa sûresinin 58. âyetindeki emanet kelimesini Resulullah, ibadet olarak açıklayıp beş vakit namaz kılmayı emretmiştir. (Beydavi)
Müminun sûresinin 8. âyetinde mealen, (Emanetleri güzelce kullanıp, yerli yerine ifa edeni, korktuğundan emin kılıp, Cennetime koyarım) buyuruldu. Mearicsuresinin 32. âyeti de aynı mealdedir. Her iki sûrede de ondan sonra gelen âyetlerde namaza riayetin önemi bildirilmektedir.
Ahzab suresinin 72. âyetinden önceki âyette, (Allah ve Resulüne itaat edenler [emirleriyle yasaklarına uyanlar], büyük kurtuluşa [ebedi saadete] kavuşurlar)buyuruluyor. Bu emirlerle yasaklar, emanete benzetiliyor. Emaneti yerine vermek gerektiği, ibadetleri yapmanın önemi bildiriliyor. Emanete, akıl ve İslamiyet diyen âlimler de oldu. Çünkü aklı olan İslamiyet'e uyar. Demek ki, aklı olup, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet eden, namaz kılan emanete riayet etmiş olur. (Hak Sözün Vesikaları)

Dört Elif Miktarı Uzatmak


Sual: Kur’an-ı kerimde dört elif miktarı uzatılması gereken yerde bir elif miktarı uzatırsak, vacibi terk etmiş mi oluruz?
CEVAP
Hayır, vacib terk edilmiş olmaz. Dört elif miktarı uzatmak kıraat ilminin vacibidir, bildiğimiz vacib gibi değildir. Yani şer’an vacib değildir. Dört elif miktarı uzatılmazsa, mahzuru yoktur, mekruh da olmaz.

Merhaba ne demek?


Sual: Bazı yerlerde, gelen misafire merhaba deniyor. Merhaba ne anlama geliyor?

CEVAP
Burada, (Rahat ol, serbest ol, hoş geldin, bizden sana zarar gelmez) manasındadır.

Günlerin En Kıymetlisi


Sual: Cuma, bayramdan daha mı faziletlidir?

CEVAP
Cuma günü, bayram günlerinden de faziletlidir. Dört hadis-i şerif meali şöyledir:
(Günlerin en kıymetlisi cumadır. Cuma günü, bayram günlerinden daha kıymetlidir. Cuma, dünyada ve Cennette müminlerin bayramıdır.) [Riyad-un-nasıhin]
(Günlerin seyyidi yani efendisi cuma, ayların efendisi muharrem, ağaçların efendisi sedir ağacı, dağların efendisi Tur-i Sina, Habeşlilerin efendisi Bilal, İranlıların efendisi Selman, sözlerin efendisi Kur’an, Kur’anın efendisi Bekara, Bekara sûresinin efendisi Âyet-el-Kürsi’dir.) [Deylemi]
(Ümmetimin bayramları içinde, cumadan daha kıymetli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir.) [Deylemî]
(Allah indinde günlerin seyyidi cumadır. O, Kurban ve Ramazan Bayramı günlerinden de kıymetlidir.) [Buhari]

Kaside-i Bürde


Sual: Kaside-i bürde nedir? Selefiler, niçin Kaside-i bürde’ye saldırıyorlar?

CEVAP
Selefiler, Mevlid kasidesinde olduğu gibi, bu kasidede de, Peygamber efendimizin övülmesine tahammül edemiyorlar. Hâlbuki onu bizzat Allahü teâlâ övüyor, (Seni âlemlere rahmet olarak gönderdim) ve (Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım) buyuruyor. Resulullah’ı övmek, ibadettir. Kaside-i bürde, Mevlid kasidesi gibi, Peygamber efendimizin üstünlüğünü anlatan, onu öven bir kasidedir.
Kaside-i bürde’nin yazarı olan İmam-ı Busayri hazretleri, Sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Bir gün felç oldu, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullah’a tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullah’a okudu. Çok beğenip, arkasından mübarek hırkasını çıkarıp İmam’a giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eliyle sığadı. Uyanınca bedeni sağlamdı, hırka-i saadet de arkasındaydı. Bunun için, bu kasideyeKaside-i bürde denildi. Bürde, hırka, palto demektir.
İmam-ı Busayri sevinerek sabah namazına giderken, zâhid bir zata rastladı. İmam-ı Busayri’ye, (Kasideni dinlemek isterim) dedi. (Benim kasidelerim çoktur. Hepsini herkes bilir) dedi. (Kimsenin bilmediği, bu gece Resulullah’a okuduğunu istiyorum) deyince, (Bunu hiç kimseye söylemedim. Nereden anladın?) dedi. O zat da, rüyasını olduğu gibi haber verdi.
Bu kaside, hastalara okununca, hastaların iyi oldukları, okunan yerlerin dertlerden, belalardan emin olduğu görüldü

24 Aralık 2010 Cuma

Doğup ölen çocuk


Sual: Doğar doğmaz ölen çocuğun cenaze namazı kılınır mı?

CEVAP
Doğduktan sonra hemen ölen çocuk yıkanır ve namazı kılınır, vâris olur, mirası kalır ve ismi konur. Cansız doğan çocuk, dört aylık olmuşsa yıkanıp bir kefene sarılıp gömülür, namazı kılınmaz. Dört aylık değilse, yıkanmaz ve namazı da kılınmaz. (S. Ebediyye)

Birkaç Cenaze için Tek Namaz


Sual: Birçok cenazenin hepsi için tek namaz kılmak caiz midir?

CEVAP
Birkaç cenaze birlikteyse her birinin namazını ayrı kılmak efdaldir. Hepsi için bir namaz kılmak da caizdir. Bunun için, birinin başı ötekinin ayağına gelmek üzere sıralanır. İmam, derecesi yüksek olanın önünde durarak kılar. Cenazelerin bir kısmı imamın sağında, bir kısmı da imamın solunda bulunur yahut hepsini imamın önünde olarak yan yana koyup, imam hepsinin göğsü hizasında durur. Önce erkekler, sonra oğlan, sonra kadın, en son kız cenazesi konur. Bunlar için niyet ederken erkek veya kadın olduklarını söylemek şart değildir. (S. Ebediyye)

Kadınla Yanyana Namaz Kılmak


Sual: Hanımımla cemaat olup, on senedir namaz kılıyoruz. Hanım benim sağıma duruyordu. Şimdi öğrendim ki, kadınla yan yana durup cemaatle namaz kılınca erkeğin namazı bozuluyormuş. Şimdi bu on senelik namazımı kurtarmamın bir yolu var mı?

CEVAP
Sizin namazınız bozulunca, hanımınızınki de bozulmuş olur. Şafii mezhebinde, cemaatle namaz kılarken, kadın erkeğin yanında namaza dursa ikisinin namazı da sahih olur, ancak kadının erkeklerin arkasında durması iyi olur. (Muğnil muhtac, Kitab-ül Üm)
Dört hak mezhep rahmettir. (O kılınan namazları Şafii mezhebine göre kıldım) diye niyet ederseniz namazlarınız sahih olur. Kaza etmek gerekmez. Her ne kadar, o zamanlar, Şafii mezhebinin bütün şartlarına uyulamamış olsa bile, bunda zaruret olduğu için telfîk olmaz, caiz olur.
Telfîk, kendi mezhebinde caiz değilken, bir ihtiyaç, bir harac [güçlük] olmadan ve şartlarına riayet etmeden, başka mezhepte caiz olan hükümlerle amel etmek demektir. Telfîk haramdır, söz birliğiyle bâtıldır.

Kâfirleri Cezalandırmak


Sual: Kur’anda, (Kâfirlerin kalblerini mühürledik, onlar göremez, işitemez ve anlayamaz) buyuruluyor. Kalbleri mühürlendiği için kâfirler iman edemez. İman etmemesi kendi elinde olmadığına göre, ahirette kâfirler niye cezalandırılıyor?
CEVAP
Bu soru, kaza ve kaderi bilmemekten kaynaklanıyor. Allahü teâlâ kimseye zulmetmez, kimseyi haksız yere Cehenneme atmaz. Allahü teâlâ, ezelî ilmiyle onların kâfir olacaklarını biliyordu. Nasıl olsa kâfir olacaklar diye, onları dünyaya göndermeden Cehenneme atsaydı, (Bizi dünyaya getirseydin, biz çok iyi ameller işlerdik)diyeceklerdi. Onun için, onlar dünyaya getiriliyor, akıl veriliyor, eşit şartlarda imtihana tâbi tutuluyor. Dağda çölde kalıp duymayanları aynı imtihana tâbi tutmuyor. İnanmayacakları ezeli ilmiyle bildiği için, (Onlara ne söylense iman etmezler. Çünkü Allahü teâlâ ezelî ilmiyle biliyor ki, onlar, kendi iradeleriyle küfre girecekleri için kalbleri mühürlenecek ve kâfir olarak ölecektir) denmiş oluyor. Cenab-ı Hakk’ın, onların kâfir olarak öleceklerini bilmesi, kâfir olarak ölmelerini gerektirmiyor. Kendi arzularıyla kâfir oluyorlar. Kâfirlerle ilgili bu konudaki âyet-i kerime mealleri şöyledir:
(Allah onların kalblerini de, kulaklarını da mühürlemiştir. Gözlerinde de perde vardır.) [Bekara 7]
(Onlar sağır, dilsiz ve kördür, bu hâllerinden dönüp iman etmezler.) [Bekara 18]
(Kalblerini mühürleriz de, onlar işitmezler.) [Araf 100]
(Kalbleri var ama anlamazlar, gözleri var ama görmezler, kulakları var ama işitmezler. İşte bunlar hayvan gibidir, hattâ daha da aşağıdır.) [Araf 179]
(Onları doğru yola çağırsanız işitmezler. Sana baktıklarını görürsün, ama görmezler.) [Araf 198]
([Müşrikler, Resulullah'a] dediler ki: Davet ettiğin şeye [İslâmiyet'e] karşı kalplerimiz kapalı, kulaklarımızda da bir ağırlık [sağırlık] vardır. Seninle anlaşmamıza engel bir de perde [küfür perdesi]vardır.) [Fussilet 5]
(Onların kalblerine mühür vuruldu. Bu yüzden anlamazlar.) [Tevbe 87, Münafikun 3]
Sağır, dilsiz, kör, kalbi mühürlü ifadeleri ne demektir? Kısaca açıklayalım:

Onlar, sağırdır, işitmezler:

Neyi işitmezler? Hakkı işitmezler. Faydalı olan hiçbir şeyi işitmezler. Ezanı işitmezler, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği bilgileri işitmezler.

Dilsizdir, söylemezler:

Neyi söylemezler? Kelime-i şehadeti söylemezler, Allah'a inanmazlar. (Kâinatın bir yaratıcısı vardır) demezler. Ne kadar gerçek varsa, hepsini inkâr edip söylemezler.

Kördür, görmezler:

Neyi görmezler? Hak olan hiçbir şeyi göremezler. Mesela Güneş’i göremezler. Eğer görseler, (Bu Güneş’in ısısı niye hiç bitmiyor, niye dünyaya çok yakınlaşmıyor, niye dünyadan uzaklaşmıyor? Demek ki bir yaratıcısı vardır) diye düşünmeleri gerekir. Sayısız hayvan çeşitlerini, bitkileri ve göklerdeki nizamı göremedikleri gibi, kendi vücutlarındaki harikaları da göremiyorlar. Camileri, Cennete giden yolları, Ehl-i sünnet âlimlerini ve kitaplarını görmezler, göremezler. Bunun gibi ibret alınması gereken varlıkları, olayları göremiyorlar.

Kalbleri mühürlüdür, anlamazlar:

Kalbleri niye mühürlüdür, neleri anlamazlar? İyiyi kötüyü, imanı küfrü, hayrı şerri, kârı zararı, faydalıyı zararlıyı, Cenneti Cehennemi, dostu düşmanı anlamazlar. Anlama yeri olan kalbleri kilitlidir, kapalıdır. Göz ne kadar bakarsa baksın, kulak ne kadar açık olursa olsun, eğer içerde bir işitme veya görme işi olmazsa, baksa da görmez, işitse de duymaz, çünkü duyuracak olan kulak değil, Cenab-ı Hak’tır.